Pazar, Nisan 05, 2009

ABD'nin kurban seçtiği son İslam ülkesi Sayi 44


Sudan’ın Marmara Fahri Başkonsolosu Z. Abidin Erdem, İslam coğrafyasının uzak köşesindeki bir ülkede oynanan korkunç oyunu ve Türkiye üzerindeki senaryoları anlattı:İşadamı Zeynel Abidin Erdem, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Sudan Devlet Başkanı El Beşir hakkında çıkardığı tutuklama kararının ardında yatan girişimler hakkında konuştu.
Sudan’ın Marmara Bölgesi Fahri Başkonsolosu Zeynel Abidin Erdem, Sudan’da neler yaşanıyor? Bir annenin tavsiyesiyle Afrika’ya uzanan bir yardım elinin ilginç hikayesi… Tarihi ve ekonomik hesaplar… Dış müdahaleler sonucu kan ve gözyaşının dinmediği
Sudan’ı ikinci bir Irak yapma planı :

Kaç yıldır Sudan’la ilgilisiniz bu ilginiz nereden gelmektedir? Türkiye için Sudan neden önemlidir?
10 buçuk yıldır Sudan konusu ile ilgiliyim. Meselenin başlangıç noktası hayli ilginç…Sudan’daki tarım ilaçları fabrikası bombalandığında 190 kişi yandı. O sırada annem Florance Nighthingale’de yatıyordu. Dedi ki; “Bu Sudanlılar hep mağdur oluyor siz hep böyle bakacak mısınız ?” dedi. “Niye anne?” dedim. “Hacı Yiğit Fatma size bu kadar baktı. O kadar sizde hukuku var. Şu yanan insanlara ilaç götürecek kadar hiç düşünmediniz mi dedi?” Bizim süt annemiz Sudanlıdır. Bu noktayı hakikaten düşünmemiştik.
Annem Midyatlıdır, Hacı İbrahim Abbud’un kızıdır. Çok makbul bir ailedirler. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin akrabalarından. Annem “Siz bu kadar çocukluğunuzdan beri size baktılar. Çocukluğunuzdan beri süt annelik yaptı size Hacı Yiğit Fatma, hiç bunun bedelini ödemek gibi bir şey gelmiyor mu aklınıza, bir hukuk yok mu” dedi.
Açıkçası biz bunu düşünmemiştik ve derhal harekete geçtik. Türkiye “biz ilaç gönderemeyiz. Sudan’a Birleşmiş Milletler ambargosu var. Başka ülkeden gönderebilirsiniz” dediler. Hollanda üzerinden biz ertesi gün bir uçak dolusu ilaç götürdük. O ilaçlar oradaki insanların yaralarına merhem oldu. Binlerce kişi tedavi oldu.
Sudan Devlet Başkanı El Beşir, bu hareketi yapmamdan dolayı teşekkür etmek adına beni görmek istedi. O zaman Ali Enginoba büyükelçiydi Sudan’da… Sanayi Teknoloji bakanlığında ziyaretteyiz. Haber geldi; “Devlet başkanı çağırıyor” diye. Ali Enginoba’yı da yanıma alarak kalktık gittik.
El Beşir çok teşekkür etti. Bu arada Sudan’la Türkiye arasındaki münasebetlerin nasıl olduğunu sordum kendilerine. Aldığım cevap şaşırtıcıydı: “Türkiye’den 46 yıldan bu yana ne bakan ne üst düzey bir politikacı geldi. Batılılar bize terörist gözüyle bakıyorlar. İngilizler bizim önümüzü çok kestiler dolayısıyla barışık olamadık biz. Ne Suriye ile ne Türkiye ile ne Ürdün ile barışık olabildik. Sadece Mısırlılar Çadlılar ve Afrika’nın on tane ülkesi gelir gider. Libya’yla da kavgalıyız” dedi.
Bunun üzerine ben Türkiye ile ne yapmak istediğini sordum.
BİR OSMANLI’YI AYAĞIMA GETİRMEM
El Beşir sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye benim için büyük bir devlettir Osmanlının devamı olduğunu düşünüyorum.”Ve hatta saraya girerken ben kapıya kadar geleceğini düşünmedim. Büyük kapı var girişte…

Kapıya geldi. Efendim biz ayağınıza gelecektik siz geldiniz deyince El Beşir: “Yok dedi ben bir Osmanlıyı ve bir seyyidi ayağıma getirmem bu saygısızlığı yapamam. Ben buna müsaade edemem” şeklinde cevap verdi. Aldığım cevaptan çok etkilenmiştim.

Siz nasıl fahri başkonsolos oldunuz? Gidip siz mi başvurdunuz?
Dönünce orada yaşadıklarımı Sayın Süleyman Demirel’e anlattım. Demirel, Beni Dışişleri Bakanı İsmail Cem’e gönderdi. Cem, bir çok araştırmanın neticesinde
Süleyman Demirel’e döndü. Bir hafta içerisinde İsmail Cem’in Sudan’a gitmesi hususunda Meclis’ten karar çıkardılar.
O süreç yaşanırken 1998’de El Beşir bana bir öneri ile geldi. “İstanbul’da bizim bir konsolosluğumuz yok. Biz size fahri konsolosluk versek ne dersiniz” diye sordu. Ben bu göreve “tabi” dedim. Bir sene gayrı resmi çalıştık.
Daha sonra iki ülkenin onayıyla kararlar çıktı. Yaklaşık 11 senedir Sudan’ın Marmara Bölgesi Fahri Başkonsolosu’yum hem de Fahri İşadamları Derneği Başkanıyım.
Şimdiye kadar biz oraya yaklaşık 180 yatırımcı gönderdik. Hepsini ben gönderdim. Benim imzam altında olmamış bir tek yatırımcı gitmemiştir. Plastik borudan musluğa, su pompalarından fırına, oto yedek parçalarından elektrik malzemelerine birçok alanda ihracat yapılıyor. Yani bizim batı ülkelerine satamayacağımız ne varsa oralara satabiliyoruz.
Daha sonra AFRA diye bir grup buraya çok büyük bir alışveriş merkezi açtı. Türkiye ile Sudan arasında çok büyük ticaretler yapılmaya başlandı. Sudan ile halen 200-300 kalem arasında ticaret devam etmektedir.
Bizim ülkemizdeki tarım ve hayvancılık modeli bu ülkede uygulanmaktadır. Sık sık Tarım Bakanı, Sanayi Teknoloji Bakanı Türkiye’ye gelmektedir. Buradan heyetler göndermekteyiz. DEİK ve TUSKON önemli çalışmalar yapıyor.

Süt annenizin Türkiye’ye geliş öyküsü nedir?
Hacı Yiğit Fatma annemizin Türkiye’ye gelme hikayesi de enteresan.. Bizim ailenin büyükleri Mısır’daki Ezher Üniversitesi’nde okur. Oradan gelirlerken dedem Hacı Ali Bey, son bir hafta kala at üzerinde gezi yaparken bir çok tenteden çadır görür. Sorar yanındaki dostuna dedem: “Bunlar nedir” der.
Dostundan “Bunlar göçmendir bunlar Sudan’dan gelmiş orada burada süreli iş yapmaktadır. Sonra Sudan’a dönerler, kimi de kalır” cevabını alır.
Dedem; “Peki Türkiye’ye niye vermiyorsunuz” deyince dostu “Şu tentelerden kaç tane isterseniz bütün aileyi olduğu gibi verebiliriz” karşılığını verir. Dedem oradan 18 kişilik bir aile getirir. 1910 ya da 1908’lerde yaşanıyor bu söylediklerimiz.
Bu insanlar bizimle yaşayarak geliştiler. Evlendiler çoğaldılar Çanakkale savaşına katıldılar. Şehit olanlar oldu. Bizim sütannemizin kocası, iki çocuğu ve dört kardeşi Çanakkale’de şehit düşmüştür.
Sudan Türkiye’ye tarihten çok bağlı bir ülkedir.


Bir süredir El Beşir’in yıldızı Batı ile bağdaşmıyor orada yanlış yapılan bir şey mi var. Batıyı rahatsız eden şey nedir?
Öncelikle ben size Sudan’ı anlatmak istiyorum. Sudan Türkiye’nin 3.1 büyüklüğünde bir coğrafya.. Nil nehrinin sağında ve solunda aşağı yukarı 100 kilometrelik alanda nereye giderseniz gidin kuyu açın su çıkar. Aşağı yukarı 2000 küsur Km’ye tekabül ediyor. Çok yakın mıntıkalarda 20 metreden su çıkarabiliyorsunuz. 20 metre derinliğe inince gözyaşı kadar temiz su bulabilirsiniz. Çünkü orada kirleten bir şey yok.Darfur dediğimiz bölge Türkiye’nin 1.1 misli büyüklüğündedir. Sudan’ın tüm nüfusu 42 milyon civarıdır. Sudan’ın yer altı kaynakları çok zengin. Sadece Darfur’daki gaz kaynakları ortalama 182 yıl Avrupa hiçbir yerden gaz almasa yeter onlara..
Avrupa’nın 182 yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak gaz Derfur’da stokta…

Güney Sudan zengin petrol yataklarına sahip. Yıllık yaklaşık 2 milyon 500 milyon varil petrol her yıl çıkarılarak işlenmektedir. Sudan çok büyük bir devlet. Çok hakim bir noktada ve Orta Afrika’nın denize açılan noktada iyi limanları ve servis yolları olan bir çok problemini hemen hemen çözmek üzere olan bir devlet.
IRAK’TAKİ SENARYONUN AYNISINI UYGULUYORLAR
Amerika Irak’ı işgal ederken bir çok gerekçe öne sürdü. Peki, Irak’ta nükleer silah bulundu mu? Kimyasal silah bulundu mu? Uluslararası barışı tahrip edecek derecede büyük bir güç bulundu mu? Fakat hep dediler “var”. “Gidiyoruz buluyoruz ve dünyayı kurtarıyoruz” dediler. Nerde o kurtardıkları dünya ve buldukları silahlar. Buna karşı 4 milyon insan öldü. Hak hukuk kayboldu. Ülke parçalara bölünerek ülke etnik güçlerin eline geçti.
Burada bir oyun var. Burada çok büyük bir oyun var. Amaç bu ülkenin iç meselelerini bahane edip topraklarına el atarak bu ülkenin yer altı kaynaklarına ortak olmaktır.
Bu oyun nedir: Bir kere Darfur’da yerli vatandaşın devlete isyanı ve yerli vatandaşın ona tasallutu yoktur. Darfur’da bindirilmiş kıtalar vardır.
Batı Afrika ülkelerinden getirilir. Bunlar Müslüman değildir aralarında Müslümanlar varsa da Arap değildir. Darfur arazilerini işgal etmekte ve yerlileri tazyik altına almaktadır. Hükümette bu karşı bir tedbir olsun diye askeri birliklerini tampon bölgeye koyarak huduttakilerin içeri girişlerini engellemiştir. Girenleri de bazı bölgelerde toplayıp onlara insani yardımları devam ettirmektedir.

KATLİAMIN İSPATINI YAPABİLEN YOK
Katliam var diyorlar. Katliam var diyenler bunun ispatını yapabilir mi? Biz Bosna’da ispatını yaptık. Osmanlı döneminde Ermenilerin Erzurum’dan Van’a, Van’dan Kars’a ve Urfa’ya kadar coğrafya üzerinde yaptıklarını ispatladık ve bizi öldürdükleri yerleri bulup çıkardık. Peki, Darfur’da öldürüldü dedikleri toplu mezarlar nerede?
Hangi coğrafyaya gömüldü? Nasıl bunlar yüz bir iki yüz bin kişi denile biliniyor. Nerede bu binlerce kemik yığını…
Bunu halkın ağzındaki bir hikaye ile anlatayım.

Koyun çeşmenin alt taraflarında su içmeye yanaşıyor. Kurt çeşmenin tam çıktığı yerden bağırıyor. “Koyun” diyor: “suyu bulandırma.”Koyun: Kurt abi! Ben aşağıdayım sen yukarıdasın. Ben nasıl suyu bulandırırım.”Kurt “Bak koyun diyor sana bir daha söylemiyorum. Suyu bulandırırsan gelir seni yerim” diyor. Burada mesele suyu bulandırma işidir.
Mazeret işidir Siyonların büyük oyunudur.
Onun için bu oyuna Irak’ta dünya geldi. Yarın İran’da da gelebilir. Öbür gün Sudan’da da gelebilir. Maalesef Müslümanların talihsizliğidir bu. Bu kadar iyi havari kesilmiş uluslar arası mahkemelerin Filistin’de ne yaptıklarını sormak istiyorum. Yaklaşık olarak 2 milyon insan öldürülmüştür. En son olaylarda 20 gün gibi bir sürede İsrail 1300 kişiyi öldürdü. Bunun hesabını kim sordu? Bunlar it, ot, toprak değil ki. Bunlar insan. Ve dünyanın gözü önünde çoluk öldürüldüler. Bunları İsrail’e kim sordu? Peki Sudan’dan olmayan bir katliamın hesabını nasıl soracaksın?

BATI, SUDAN’I İŞGAL ETME PEŞİNDE
Peki Sudan’da yapılmak istenen ne?
Bu yalnızlaştırma politikası şimdi cezalandırmaya dönüştü bundan sonra ne olabilir?
İşgal. Şimdi onun zemini hazırlanıyor.
Çiçek götürmeleri beklenemez.
El Beşir nasıl bir yol izliyor?
El Beşir çok güçlü. Halk onu çok destekliyor. Muhalifleri var tabi ki. Bir de Türkiye’de olduğu gibi ulusal düşmanlar var. Nüfus cüzdanını taşıyorsunuz. Türkiye’de Ermeni katliamından özür dileyen hainler var. İşbirlikçiler var. Satılmışlar var. Aynen orda da var. Bir adam çıkıyor diyor ki; öldürülen insanlardan ötürü özür diliyorum. Peki kim öldürdü? Baban mı öldürdü. Deden mi öldürdü? Babanla deden öldürdüyse özür dile kabul ediyorum. İşte bu hainler sürüsü, bu menfaat koridorunun içinden geçen bu sürü bugün Sudan’da da var, Filistinde de var yarın Ürdün’de de olacak. Şu an Suriye’de de mevcut, dün Lübnan’da da vardı. El Beşir’e tazyik yapıp düşürme çabaları nafile ama deneyecekler ve zorlayacaklar.

Sizinle yaklaşık 15 röportaj yaptık. Geri dönün Irak için söylediklerime bir bakın. Hiç bu gelişmeler yaşanmamışken Irak’ın nasıl bölüneceğini anlatmıştım size… Kürt devleti kurulabileceğini, Türkiye’nin bölünme tehlikesi atlatabileceğini… Sayfalarınızda yayınladınız. Şimdi Sudan’da da aynısı yapılmaya çalışılıyor. Ne olacağını ben size söyleyeyim: zengin petrol kaynaklarının bulunduğu alanları işgal edecekler. Birleşmiş Milletler adı altında gelip “sulh barış yapacağız” diyecekler. Sonra bu biz buraya el koyduk diyecekler. Kazma kürek getirin de şurada ne var ne yok bakalım diyecekler. Sonra petrol çıkınca da biz bunu bulduk. Bu mal bizim malımız diyecekler.
PETROLÜN BULUNMASI İLE İÇ SAVAŞ AYNI ANDA BAŞLADI
Ben burada bütün dünyaya sesleniyorum. 8 sene evvel petrol kaynaklarının bulunduğu Güney Sudan’da iç savaş başladı.
Yüzde 2 olan Hıristiyan nüfusun bütün dünya imdadına koştu. Günde binlerce

Müslüman öldürüldü. Bunların hesabını niye sormadılar? Sudan o kadar zorlandı ki bu eyleme karşı varsayın ki yüzde 5 Hıristiyan vardır varsayın ki yüzde 10. Yüzde 30’luk kesim devletin gelirlerine ve devletin yönetimindeki bakanlıklarına oturdular. Burada bir adaletsizlik yok mu?
Onun için 5 sene içerisinde isterse çizdiği sınırı ayıracak. Ki onu da yapacaklar. Başladılar çünkü. Onun için Sudan’ı 3 parçaya bölme provokasyonu şu an gündemde ve masanın üzerinde..
Hükümetin Sudan konusundaki tavrını nasıl buluyorsunuz?
Doğru buluyorum. Başbakan Erdoğan son olarak 5 Kasım’da ABD Başkanı George Bush’u ziyaret ederken beş altı madde içerisinde bir tanesi de Sudan diye ortaya çıktı. Başbakan bir anda Sudan gündemi açtı ve “Sudan’a bu haksızlığın yapılmaması konusunda tavsiyemdir” diyerek talepte bulundu. Herkes çok şaşırdı ama Başbakan’ın böyle bir plandan bilgisi vardı.
Politika yapanlar, ayakta uyumayanlar ve işbirlikçileri olmayanlar tarih bilgisine sahiptirler. Ve tarih bilgisinden bir slogan doğuyor. Birinin hakkına biri tecavüz eder öbürü susarsa bu uyumayanlar, sloganlarını başlatırlar: “Susma sustukça sıra sana gelecek”Türkiye’nin bu kuyrukta olduğunu kimse unutmasın. Türkiye’ye yarın sinek uçurdun diye Sinekli köyündeki sineklere dokundun diye bir efekt atabilirler. Onun için Türkiye burada susmamalı.. Bunlar hak ve hukuktur.Yüce Sultan Abdulhamid Han Kafkasya’nın problemini aştı ve Türkistan’a kadar uzandı. Türkistan’a dervişler, bilim adamları, ilim adamları gönderdi. Türkistan coğrafyasını uyandırdı. Çin uyanınca bunun bedelini Türkistan’a çok ağır ödetti. Çünkü Osmanlı yok olmuştu. Çünkü Osmanlı o dönemde akamete uğramıştı. Ve 1815’lerden sonra Arapların İngilizlerle işbirliği yapması sonucu Ortadoğu coğrafyasından Osmanlıları silince Kafkaslar da yukarıdan bastırınca, diğer taraftan Balkanlar tutuşunca artık Türkistan’la Abdülhamid’in uğraşma kapasitesi tükendi. Hatta kendini kurtarma gibi bir politika başlattı, onu da yapamadı. Bırakmadılar..
Niçin bırakmadılar peki?
Çünkü biz Türkler günlük fırın ekmeğinin ısınıp soğuması süresinde geleceğimizi düşünürüz.

VİYANA KUŞATMASINDA,
KONSÜLÜN 3 KORKUSU
Ehli Salip yüz yıllık plan yapar. Bu süreç içerisinde egemen olacağı bölgelerin hayal bile edilemeyeceği coğrafyalarda ekonomik haklarının nasıl talep edileceğini planlar ve bu bir nesle daha ulaşır. Bir nesile daha ulaşır . Dördüncü nesilde hepsi gerçekleşir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci Viyana kuşatması sırasında İtalya’da konsül toplanır. Ve der ki;
Viyana düşerse
1- Osmanlı parası basılacak
2- Osmanlıca eğitim Avrupa’da başlatılacak
3- İslamiyet tartışmaya açılacak
Bu arada konsülün başka bir kolu var ve o 36 yıl önce Macar imparatorunun finansmanı ile papanın konsülü ile birlikte strateji geliştiren ve Osmanlı’yı nasıl yıkacağız diye bir oda var. Ve bu çalışmalarını yürütüyor.
Bu süreç içerisinde Osmanlı’yı

Ermenilerle mi yıkabiliriz,
İltica eden Yahudilerle mi parametrelerini bozabiliriz,Mevcut etnik sınıflarla mı (Alevisi, Sünnisi, Yezidisi, Süryanisiyle mi) bunu verebiliriz?Misyon gönderiyor, misyonerler gönderiyorlar. Ve misyonerler bu odaları belleklerine yazılmak üzere not alırlar “Güneydoğu’da Kürt isyanı yaparsan şunu alırsın.Alevi isyanı yaptırırsan bunu elde edersin,Sünni isyanı yaptırırsan şunu,
Hıristiyan isyanı yaptırırsan şuna varırsın şeklinde..”Etkinliği de tahminen derece itibariyle 5’tir 10’dur 30’dur 40’dır. Bunların hiç biri yanılmamış arkadaşlar.
Viyana kuşatmasının tarihini inceleyin ondan 36 yıl evvel 50 yıl sonraya gidin hadiseler bir bir üzerine biniyor ve sonuç alınıyor.
Şimdi Ortadoğu coğrafyasının enerjisi enerji kaynakları Asya ülkelerimizin kan kardeşlerimizin ayak bastığı Avrasya bölgesindeki enerji kaynaklarının geçin onu Türkiye’nin coğrafyası içerisindeki su ve petrol kaynaklarının çarpan cetvelindeki hesabı biz fırından ekmek alıp ısıtıp soğutana kadar onlar tam yüz yıldır hesapladılar ve sonuçlandırdılar. Ne yapacaklarını önümüzdeki 20-25 yıl içerisinde göreceksiniz.Şimdi bir moda çıkardılar. Bu moda şu; “Ortadoğu’nun hakimi ve geleceğin Amerikası Türkiye..”
Siz Batı’dan yöneltilen çıkışı nasıl karşılıyorsunuz?
Tamamen köpükten şişirme bir iş. Ve geleceğin savaş haklılığının formüllerini arama yöntemidir bu. Yarın Türkiye biraz daha elini oraya buraya barış adına uzatır ve şunu yapayım bunu yapayım derken. “Birileri hop ne yapıyorsun” diyerek çullanma adına plan yapılıyor olabilir. Bunları inceleyenler ve bunların üzerinde duranlar çok ince hesapla bunu çıkarıp önümüze koydular. Ama bugünkü yönetim tam onların hazırladıkları planı tek tek bozuyor. Nitekim Filistin’de gördünüz. Nitekim Gürcistan’da gördünüz. Nitekim Afganistan-Pakistan kavgasında gördünüz. Dün Hindistan’da olan eylemde dahi Türkiye’nin barışçıl bir adımla Hindistan’a destek olabileceğini ve Pakistan’la olan terör kontağının iki tarafça kesilmesi hususunda en etkili devlet olduğunu ortaya koydu.
Bunları şaşırttı. Şimdi Türkiye’de yeni bir misyon yetişti ve bu misyon geleceğin yüzyılını hazırlamaya çalışıyor. Ama altı oyuluyor. Her taraftan bir şekilde içeride kavgalar çıkıyor. Etnik sınıflar ayağa kaldırılıyor. Ama başaramayacaklar. Ancak Türkiye’nin de çok rahat olabileceğini ve bunları devam ettireceğini düşünmüyorum.
Türkiye, Sudan konusunda ne yapmalı?
Uluslar arası platformda Arap Birliği ile ve Rusya ile hareket etmeli. Arap Birliği bu hukuksuz kararın geri alınması konusunda çaba gösteriyor. Buna karşılık Rusya, Arap Birliği kararına dahil oldu. Çin de Afrika’yı istikrarsızlaştıracaksınız uyarısı yaptı. 10 tane devlet Sudan’ın eline bakıyor. Libya hariç coğrafyasındaki 10 devlete büyük etkisi var. Türkiye Arap Birliği Rusya ve Çin’in geliştirdiği slogana katkıda bulunmalı ve kararın değiştirilmesi hususunda ağırlığını hissettirmelidir. Sudan, Türkiye’ye lazım. Sudan, Afrika’ya lazım. Sudan istikrara lazım. Sudan İslamiyet’e lazım. Buradan gelecek enerji kaynaklarının güzel dağılımına lazım. Bu kaynakların başkasının eline geçmesine fırsat verilmemelidir.
Kaynak : Ünal TANIK ve Osman ATEŞLİ'nin röportajı
23 Mart 2009
Hazırlayan : T.Egerci

Teknoloji ve zihin kontrolü Sayi 43

Teknoloji ve zihin kontrolü.Sevgili dostlar,bildiğiniz gibi teknoloji artıkhayatımızın her alanına girdi. Bir zamanlar bilimkurgufilmlerinde ağzımızı açarak seyrettiğimiz hayalgücünedayanan cihazlar artık elimizin altında sıradanoyuncaklar oldular. Çok değil bundan sadece yirmi seneönce bilgisayarla Amerika’da hiç tanımadığımız birinsanla tavla oynayabileceğimiz veya görüntülü telefonkavramı bize ulaşılamayacak çocuksu hayaller gibigelirdi ama bugün bütün bu gelişmeleri usulcakabullenmiş durumdayız ve biz hiç de garipgelmiyorlar. Yıllar önce telefon etmek için ceplerimdejeton arandığım günlerle bugün elimde tuttuğum sonmodel cep telefonu arasında sanki yüzlerce sene farkvar gibi. Teknoloji baş döndürücü bir hızla ve buhızını da sürekli bir şekilde arttırarak ilerliyor.Tabii her şeyde olduğu gibi teknolojinin getirdiğirisklerde bulunmakta. Bu risklerin bence en önemlisibu teknolojinin temel olarak Batı tarafındangeliştirilmesi. Bu sözlerimin sebebi tabii kikıskançlık değil çünkü insanlığın faydasına bir şeygeliştirilmesi bizi ancak mutlu eder bunu kiminyaptığı önemli değildir çünkü hepimiz Allah’ın üstünsıfatlarla donattığı Ademoğullarıyız. Yalnız sorunşurada ki Batı medeniyeti ürettiği her yeniteknolojiyi öncelikle silah olarak kullanmaya ve buteknolojileri bir güç kaldıracı yapmaya meyillidir. Busebeple Batının eline geçen pek çok teknolojiinsanlığa huzur yerine yıkım getirmiştir. Batı Barutualmış ve binlerce yıl Çinlilerin yapmadığını yaparakateşli silahları bulmuştur,kimyasal maddelerden ilaçyapacağına kimyasal silah yapmış,mikroplarıöldüreceğine çoğaltarak biyolojik silah inşa etmiş veinsanoğlunun bulduğu en güçlü enerji formundan yineinsanlığın sonunu getirecbilecek nükleer silahlarıicat etmiştir. Kısaca Batı için teknoloji önceliklesilah anlamına gelmektedir.Bugünkü yazımda pek bilinmeyen ama insanlığıngeleceği için son derece tehlikeli bir teknolojidenbahsetmek istiyorum.1948 senesince Norbert Weiner "Cyberbetics" adındabir kitap yazdı.Bu isim zamanın bilim çevrelerinde çokaz insan tarafından bilinen ve sinirsel iletişim vekontrol teorisi anlamına gelen bir terimdi. O zamandanbu güne Cybernetic teknolojisi gözlerden ve insanlarınilgisinden uzak bir şekilde gelişimini sürdürdü ve1980 yılında Japon bilim adamı Yoneji Masuda dahafazla dayanamayarak insanların bilmediği yeni birteknolojinin tüm insanlığın geleceğini etkileyecekşekilde gelişme gösterdiğini ve yakın bir zamandainsanların Orwellin ünlü romanında olduğu gibi tekmerkezden idare edilecek robotlara dönüşebileceğiuyarısında bulundu. Masuda vicdanlı adamdı ama medyavicdansızdı ve onun açıklamalarını hasır altı ettiler.Masudanın bahsettiği bu yeni teknoloji süperbilgisayarların uydu bağlantısı vasıtasıyla beyineyerleştirilmiş özel mikroçipleri kontrol etmesinedayanıyordu.Beyine çip yerleştirme operasyonlarının ilki resmiolarak 1974 senesinde Amerikanın Ohio eyaletinde veİsveç’in Stockholm kentinde gerçekleştirildi. Butarihten çok daha önce 1946 yılında gizlice veailelerinin haberi olmadan yeni doğan bebeklere çiptakılmıştı. 1950'li ve 60'lı yıllarda pek çok insan vehayvan kobay üzerinde bu çipler denenerekdavranışları,beyin ve vücut fonksiyonlarını kontroletme üzerine araştırmalar yapıldı. Bu araştırmalara bukadar önem verilmesinin sebebi özellikle Amerikanordusu ve istihbaratının zihin kontrolü üzerindeönemle durması ve bu alana çok büyük bütçelerayırmasıydı.Cybernetic teknolojisi 1970'li yıllarda bir santimetreboyunda çipler kullanıyordu ve bunlar röntgendegözükebilyordu daha sonra bu çiplerin boyutu ufak birpirinç tanesine indirgendi ve görülme ihtimalleri çokazaldı. İlk başta silikondan imal edilen çipler dahasonra galyum arsenide maddesinden imal edilmeyebaşlandı. Bugün bu çipler o kadar mikro düzeyeindirgenmiştir ki ense veya sırt bölgesine özel birşırıngayla konabildiği gibi bir ameliyat esnasındakonulan kişinin haberi olmaksızın da takılabilir.Çipler bir kere takıldıktan sonra bunların bulunmasıveya çıkarılması neredeyse imkansızdır.Yeni doğan her bebeğe bu çiplerden birer adetyerleştirilmesi ve bu kişinin hayatının geri kalankısmında çip sayesinde kimliklendirilip takip edilmesibugün artık mümkündür. Amerika birleşik devletleri butip planları şu an kurmakla meşgul. İsveç’in öldürülenbaşbakanı Olof Palme 1973 senesinde bu çiplerincezaevi mahkumlarına takılmasına izin vermişti ve odönemde yayınlanan İsveç devlet raporlarında (StatensOfficiella Utradninger) bu çip yerleştirme izni açıkolarak görülmektedir.Çiplenmiş insanlar dünyanın her yerinde takipedilebilir. Beyin fonksiyonları süper bilgisayarlartarafından uzaktan izlenebildiği gibi çeşitlifrekanslardan etki altına da alınabilirler.Amerika’daki gizli deneylerde mahkumlar,askerler,akılhastaları,özürlü çocuklar,sağır dilsiz insanlar gibitoplumun koruması dışında kalan insan denekleriüzerinde pek çok araştırma yapılmış ve olumlu sonuçlaralınmıştır.Bugünün mikroçipleri kendilerine odaklanmış düşükfrekanslı radyo dalgaları ile çalışırlar. Uydularınyardımıyla çiplenmiş kişi gezegen üzerinde hangideliğe girerse girsin kesinlikle takip edilebilir.Amerikan ordusu bu teknolojiden çeşitli zamanlardafaydalandı. Mesela Vietnam savaşında bugün ismine"Rambo çipi" denilen cihazın takıldığı bazı askerlerdeaşırı saldırganlık ve cesaret duyguları yaratıldıbunun sebebi çipin kandaki adrenalin oranınıyükseltecek şekilde dizayn edilmiş olmasıydı. BugünIraktaki askerlere Dr.Carl Sandersin geliştirdiği vebiotic adı verilen çip enjeksiyonları yapılmıştır. Busayede Iraktaki pek çok özel kuvvet askerinin tümyaşadıkları ve yaptıkları Amerika’da bulunan MilliGüvenlik Teşkilatı tarafından saniye saniye kontroledilebilmekte. Dikkat ederseniz Irakta kaçırılan bazıAmerikan askerlerinin yeri bir kaç saat sonrakurtarmaya gelen timler tarafından elleriyle koymuşgibi bulunuyor. Bu hassas kurtarma operasyonlarınınsebebi işte bu çiplerdir.5 mikromilimetre çapındaki bir mikroçip (saçınızdakibir telin çapı 50 mikromilimetredir,anlayın çipinküçüklüğünü) gözdeki görme sinirinin içineyerleştirildiği zaman beyin dalgalarını toplamayabaşlar ve kişinin deneyimlerinin,aldığıkokuların,görüntülerin ve seslerin hepsinialgılayabilir. Mesela bir maç seyrediyorsunuz maçesnasında gördüğünüz tüm görüntüler,duyduğunuzsesler,içtiğiniz kolanın tadı ve kokusu gibi tümduyularınız çip tarafından ana bilgisayara iletilir veuzmanlar bu deneyimi bilgisayarda birleştirdiktensonra başka bir çip takılı şahsa iletirlerse bu şahıssizin yaşadığınız maç izleme olayının aynısınıyaşadığını zannedecektir. Bu tekniğin kötü niyetlekullanılması halinde mesela tamamen masum bir adamPapaya suikast düzenlediğini sanabilir.(bu örneğinüzerinde biraz düşünün)RMS teknolojisi kullanılarak bilgisayar operatörü çiptakılmış şahsa elektromanyetik dalgalar göndererekhedefin performansını bozabilir ve sapasağlam bir adambir anda konuşma zorlukları ve yürüme zorluklarıçekmeye başlar. Bu teknolojiyle kendisine çip takılıolduğunu bilmeyen bir insana gaipten sesler vegörüntüler gösterilerek şahsın akli dengesi bozulur vekendisine peygamber veya Mesih olduğu gibi telkinlerverilebilir.Her düşünce,reaksiyon,duyduğumuz veya gördüğümüzşeyler beyinde belli sinyallere yol açar ve biz onlarıgörüntü,ses veya düşünce olarak algılarız.Elektromanyetik sinyallerle bu hislerin şiddetiarttırılabilir ve hedef şahısta çok acı veren ağrılarve kas krampları yaratılarak dünyanın bir ucundakiinsana işkence yapılabilir. Gördüğünüz gibi Cyberneticteknolojisi kötü ellerde düşünülemeyecek felaketlereyol açabiliyor.Şimdi denilebilir ki bu çiplerden milyonlarca insanatakıldığını düşünürsek bütün bu insanları tekmerkezden takip ve kontrol edebilmek mümkün olabilirmi. Mümkündür. Biliyorsunuz her insanın birbirindenfarklı bir parmak izi vardır aynı şekilde her insanınyaydığı beyinsel dalgaların frekansları da birbirindenfarklıdır.Bu şekilde her insana sadece kendisine özelbir yayın ve bilgi yükleme dünyanın neresinde olursaolsun yapılabilir. Bugün zaten bu uygulanmakta meselauzaya gönderilen her astronota uzaya çıkmalarındanönce bu çiplerden takılır ve uzaydaki her hareketlerive duyguları 24 saat boyunca kilometrelerce ötedengözlemlenebilir.Bu teknolojinin gizliden gizliye uygulanmayakonulduğunu basını iyi takip ederekdeanlayabiliyoruz.Amerikan Washinton Post gazetesi Mayıs1995 tarihinde verdiği haberde İngiltere tahtınınveliahdı Prens William'a 12 yaşındayken bir çiptakıldığı haberini verdi. Bu çipin prensin kaçırılmasıdurumunda yerinin belirlenmesi amacıyla takıldığısöyleniyor tabi düşünmemiz gereken Prens William kralolduğu zaman bu çipi takanlarca yönlendirilipyönlendirilemeyeceği.Çip takılan bir insanın artık o andan itibaren özelhayatı kalmaz. Bundan sonra yapacağı her şey hattaseks hayatı bile kilometrelerce uzaktaki bir merkezdentakip edilecektir.Hatta hissedeceği duygular bilekontrol edilebilir ve bir şeyi sevmesi veya ona öfkeduyması sağlanabilir. Hatta özel hayatı o kadar kalmazki gördüğü rüyalara bile müdahale edebilirler.Bu teknolojinin askeri alanda kullanımı ise uzunsüredir kamuoyunun bilgisi dışında sürmekte.Amerikanın dünya hakimiyeti için üretmeyi planladığıcyber-askerler artık bilim kurgu filmi değil ne yazıkki. 1980'den bu yana bazı NATO ülkeleri bu projekapsamında harıl harıl çalışmakta.Bu konu üstünde yapılan deneyler bilim dünyasındantamamen uzakta ve kapalı kapılar ardında yapıldığıiçin deneylerde kullanılan insan deneklerin sağlığıhiçe sayılıyor. Bu deneylerde insanların beyinlerine3.50 HZ veya 5 miliwatt değerinde akımlar sürekligönderildiği için denek olarak kullanılan cezaevimahkumlarının beyinlerinde büyük hasarlar görülmekte.Bize insan hakları dersi vermeye kalkan İsveç veAvusturya’da NATO kapsamında yapılan deneylerde pekçok denek mahkumun beyni ağır şekilde hasar gördü.Tabi bu tip bilgileri boyalı basınımızda ve Avrupaaşığı alıkların yazdıklarında bulamazsınız ama bizçıkar ve söyleriz. Bugün başta adam gibi bir siyasiirade olsa APO'nun mahkum haklarından söz edenlereAvusturya’da Gothenburg hapishanesinde kobay olarakkullanılarak sakat bırakılan zavallıları sorar veonları sustururdu ama nerede o günler. Neyse bizkonumuza devam edelim.Zihin kontrolü teknikleri siyasi amaçlı olarakdakullanılabilir. Bugün zihin kontrolcülerin temel amacıhedeflenmiş kişi ve grupları kendi çıkarlarıdoğrultusunda karar almaya teşvik etmektir.Çiplenmişve zombileştirilmiş insanlar cinayet işlemeyeyönlendirilebilir ve sonrasında ise hiç bir şeyhatırlamazlar. Batı için tehlikeli görülen bir siyasilider en yakınındaki kişi tarafından öldürülebilir vebu kişi daha sonra hiç bir şey hatırlamadığını söyler.1980'lerden bu yana kimsenin bilmediği gizli bir savaştüm dünyada sürüyor. Bu süre boyunca binlerce insankendileri farkında olmadan takılan çipler sayesindekullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyorlar.Elektronik zihin kontrolü yöntemleri dışında birdekimyasal yöntemler geliştirilmiştir. Zihni bulandıranilaçlar ve çeşitli gazlar sayesinde insan davranışlarıyönlendirilebilir.Bu maddelerin havalandırmasistemleri ve su borularına katılmasından kimseninhaberi bile olmaz. Size burada ufakta bir sır vereyim.Biyolojik silah olarak kullanılması düşünülen pek çokbakteri ve virüs çeşitli ülkelerde insanların hava vesuyuna karıştırılarak test edilmektedir. Ara sırahaberlerde gördüğünüz ve çıktıklarından bir süre sonrakaybolan pek çok gizemli virüs ve hastalığın temelsebebi budur.Mikroçipler veya günümüzün değişik teknolojikmetotlarıyla dünyanın her yanındaki milyonlarca insanıAmerika ve İsrail’deki süper bilgisayarlara bağlamaprojesi belki de insanlığın önündeki en büyüktehlikelerden biridir. Bilgisayarlar o kadar geliştiki artık tüm dünya nüfusunun bilgisayarlardan izlenipkontrol edilebilmesi teorik olarak mümkün halegeldi.Yakın zamanda suç ve terörizmi engellemekbahanesiyle insanlar çiplenmeye başlanırsa buyazdıklarımı lütfen hatırlayın.Bugün saçma sapan konularla vakitlerini harcayaninsanların tartışması ve tepki göstermesi gereken enönemli konu budur aslında. İnsanlığınrobotlaştırılmasına hazır mıyız ? Tüm duygularımızınve özel hayatımızın bir kaç bin seçilmiş tarafındankontrol edilmesine razı mısınız ?Beyniniz kontrol altına alındığı zaman protesto etmekve bir şeyler yapmak için çok geç olacaktır.Şunu iyice anlayın ki günümüzün teknolojisi bir kaçsene içinde tüm dünyayı tek merkezden yönetmeyeelverişli bir hale gelecek. Bugün globalleşme adıaltında satılmış pislikler tarafından yapılanvatansızlaştırma ve milliyetçilik duygularınıtörpüleme faaliyetleri hep bu amaç doğrultusundadır.Size sundukları yaşam tarzı Amerika-Avrupa ve Yahudimerkezli kapitalist bir toplum yapısıdır ve rolünüzise sadece duygusuz köle robotlar olarakbelirlenmiştir. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" ve"ben kendi hayatıma bakarım" mantığıyla pısırıkçasusarak eli böğründe bekleyen insanlar ne zamanuyanacak acaba.Titreyin ve kendinize gelin,insanlar koyunlarısevmezler insanlar koyunları yerler sevgili dostlar.
Yazan :Serdar Kuru
Kaynak : Zinin Kontrol Grubu
Hazırlayan : Tahir Eğerci

Zevk için minareleri yıkıyorlar.