Pazartesi, Mart 12, 2007

Yapma leydi...


Sayı 33
Yapma Leydi çok ayıp..!

Çoktandır bir fırsatını bulup gidemediğim, ama zaman zaman hayalen içinde gezdiğim mezarlıkta gecelemeye karar verdim.

Mezar bekçisiyle olan tanışıklığımız, bana bu fırsatı veriyordu.
Mezarlık içindeki bekçi kulübesi, ölü kentlerdeki bir mü'min evi gibi garip ve yalnız canlılığını koruyordu.

Bekçi kulübesinden çıkarak mezarlar arasında bir süre dolaştım.
Kabirler arasında bir can, bir canlı yürüyordu.
Kim bilir kaç yüz, kaç bin, kaç milyon, kaç milyar mevta şu an benim yerimde, senin yerinde yani yaşayanların, yaşam fırsatını yitirmemiş olanların yerinde olmak istiyordur!.
Ne gariptir ki onların çoğu yaşayan insanların yerinde olmak isterken, yaşayanların çoğu onların yerinde olmak istemiyor. Oysa yaşam fırsatını yitiren mevtaların istediği değil, şu an yaşayan insanların istemedikleri şey gerçekleşecek!
Kabirlere, bütün bu gerçeklerin durgun berraklığı ile tekrar baktım. Yağmur, günlerdir ölülerin kabirleri üzerindeki kurumuş toprağa yavaş yavaş dökülüyordu. Etraf bir hayli karanlıktı.
Toprağa çarpan yağmurun sesi kulağıma çok hoş geliyordu. Bu mezarlığın
sürekli ziyaretçisi olduğumdan neyin nerede olduğunu biliyordum.
Yağmur hızlandı. Sesler fazlalaştı.
Gök gürlemeye başladı. Şimşeklerin çıkardığı ışık, karanlığı bir anda
aydınlığa çeviriyordu.
Islanmama aldırış etmiyordum.
Yağmuru uzun zamandır özlemiştim.
Kıyameti düşündüm!..
Şimşeğin ışığı, önümdeki bir kabrin mermerlerini beyaz bir balyoz gibi gözüme vurdu.
Ve ben kendi ölümümü düşledim.
Yağmurun altında, kabirin dibinde, yüreğime Rabbimin rızasını yerleştirerek, yaptıklarımı, yapmadıklarımı Kur'an ve Sünnet ölçüsünde değerlendirip kendimi hesaba çekmek üzere oturdum.
Sorumluluklarımın çepeçevre beni sardığı bu düşünce atmosferinde zamanın nasıl geçtiğini bilmiyordum..
Hayal gücümle anlamlı geziler yaptığım geçmişimden, geleceğe
uzanmıştım. Öte dünyada;
"Oku kitabını bugün senin nefsinin hesabı için sana yeter. "
ayetiyle muhatap oldum.
Kitabımı alıp okumaya başladım.
Sıkıntı ve pişmanlıkla okurken, gecenin içine sanki yatın kılıç gibi sokulan
bir horozun sesi beni bu hayallerden kopardı.
Horozlar çeşitli yönlerden çok kısa aralıklarla ötmeye başladılar. Horozların arkasından, sabah ezanları, mezarı müteharrikeye dönüşmüş, her biri birer mezar olmuş apartmanların arasından hedefini bulamayan, boşluğa sıkılmış mavzer kurşunlan gibi dağılıyordu.
Sabah namazını eda edip, güneşin kabirlere doğuşunu seyrettim. Güneşin doğuşu gibi mezardan toplumun arasına doğmalıydım. Yenilenerek, dirilerek ve basamaklar atlayarak katılmalıydım
Aldanmış, aldatılmış ve eksik, yanlış, çarpıtılmış din bilgisiyle avutulmuş, şeytanın ve dostlarının bilerek ya da bilmeyerek izinden giden toplumun fertlerine; Rablerini ve Rablerinin istediklerini, halimle ve sözümle göstermek için toplumun dertlerine uzanmalıydım.
Çünkü Efendimiz (s.a.v.)'in bir köşede oturup, insanları düşünmeyen, onların dertleriyle dertlenmeyen bir kişi olmadığını çok iyi biliyordum, insanlara ulaşmalıydım.
Rabbani gerçekleri yılmadan, usanmadan, beşeri menfaat ve korkuları hesap
dışı yaparak sadece Rabbimin rızası için anlatmalı, insanları Rabbimizin razı
olacağı dine davet etmeliydim.
Bir muvahhid olarak, dimdik ayaklarımın üzerine doğrulup
"La ilahe illa Allah" tevhidini bu insanlara anlayıp, kavrayacakları biçimde
tebliğ etmeliydim.
Ve ben ölümle dirilmeyi arzulayan samimi bir duyguyla, yaşayan ölülerin
arasına katılmaya karar verdim.
Mezarlığın kapısından çıkarken bir cenaze geliyordu.
Şimdiye kadar ahirete giden birini uğurlayanların bu kadar çok olduğu cenazeyle karşılaşmamıştım.
İkiyüzün üzerinde özel arabanın ve sayısını tam kestiremediğim insan selinin önünde tahta bir kutu içinde sonsuzluk denizine çakıl taşt gibi sürüklenen bu cenaze kimdi?
Tabuta bağlanan ince nakışlı tülbentten kadın olduğu anlaşılıyordu.
Onu uğurlayanların arasında ünlü film yıldızlan, ses sanatkarları, tiyatro oyuncuları, film yapımcıları, muhabirler, gazeteciler ve yazarlar vardı
Kimdi bu kadın?
Şöhretli biri olduğu belliydi.
Mezar imamını tanıyordum, beni görünce gülümsedi. "Kimmiş bu" dedim.
İmam : Bu ünlü film yıldızı fa........................şe dedi.
İmam, defhiyle görevli olduğu ölü için burada yazamyacağım kötü bir kelimeyi kullandı.
Peki hocam o kadını böyle biliyorsun da niçin buradasın dediğimde?
Bana imam kızarak, fakat kızarmayarak "Görevimiz" dedi.
Bu görevi ona kimin verdiğini bildiğim için sormak istemedim.
Gazete manşetlerine bakınca cenazenin dünyevi şöhreti belli oluyordu. Estetik ameliyatla cildini gerdirip kendini gençleştirip güzelleştirmeye çalışan bu ölü bayan, keşke ölmeden önce ahlakını güzelleştirseydi, yaşantısını değiştirseydi.
Yemekte, çayda, her şarkısında, her sahneye çıkışında, filmin her sahnesinde, yazda, kışta, baharda, kah şurada, kah burada giydiği, herbirinin maliyeti milyarları aşan elbiselere sahip olan ve bu konuda hastalıktan da öte bir titizlik gösteren bu zavallı, son yolculuğunda dikişsiz bir bez parçasının içinde, milyarlara ulaşan mücevherlerinden bir yüzüğünü bile parmağına takmadan, takamadan öte dünyaya göçüyordu.
Özel terzileri, özel kuaförü, özel arabaları, şoförleri, hizmetçileri, kendisini pazarlayan organizatörleri ve bir hayli çevresi olan cenazenin kabrinden, bütün yakınlarının bir bir ayrıldıklarım seyrediyordum.
Acaba bu ölü hanım biliyor muydu?
Dostlarının, dost bildiklerinin kendisini mezarda yalnız, yapayalnız bırakacaklarını ve kendisini bir çukura gömüp, arkalarına bakmadan gideceklerini biliyor muydu!.
Konan çiçek ve çelenklerden kabrin toprağı görülmüyordu.
Makyaj eşyaları Avrupa'dan geliyormuş. Leydi isimli köpeğinin tıraşı için
bir Fransız kuaför getirtmiş.
Yine Avrupa'dan gelen özel şampuanla bu köpeğe sık sık banyo
aldırırlarmış.
Acıdım şahsında köpeğe köle olanlara!
Yüzündeki, cildindeki küçük bir lekeden rahatsız olan, utanan, sıkılan bu kadın, yanağındaki bir sivilce için ünlü üç cilt doktoruna amaliyat olmuş..
Toprağın soğuk kucağında şimdi bu kadın..!
Yazın tatlı sıcağı karşısında "Ölsem dayanamam" diyerek özel yazlığına giden bu kadın, yaptıklarının karşılığını göreceği bir öte dünyada ateşe, azaba nasıl dayanacak acaba?
Onu Allah'ın azabından, cehennemden, öte dünyadaki hesaptan, özel mama hazırlattığı köpeği Leydi mi kurtaracak?
Yoksa içki masalarında eğlenen sarhoş hayranlarına sahnede vücudunu ve sesini sunarak, bir dua gibi okuduğu müstehcen şarkılar mı onu kurtaracak
Halkının yüzde doksanının müslüman (!) olduğu söylenen bir toplumun arasında şöhretleşen, alkışlanan bu kadın Allah'ın huzuruna nasıl çıkacak?
Allah'ın azabının ve cehennemin korkunç şiddetini Kur'an'dan öğrenen bir insan olarak, bu yolun yolcularına acıdım.
Onu ve onun gibileri kullananlara, onları kendi iğrenç istekleri için böylesi yollara itenlere nefretli bir buğuz duydum.
Bu ölü bayanla, sağ iken bir geceliğine beraber olmak için milyarlar veren bir dostu, Ölünce, ilahı gibi bildiği hayranının başında bir saat beraber Kalmaya dahi tahammül edememişti.
Bilmem ne ölüsünden, bilmem ne leşinden kaçar gibi, tüm dost ve hayranları cenazesinden yarışır gibi uzaklaşmışti
Mezarlıktan ayrılırken gözüm bir köpeğe ilişti. Çelenklerle çevrili yeni mezarın başına getirilmişti. Kıvırcık tüylerine ve ziynetti tasmasına bakılırsa özel değeri olan bir köpekti. Burnuyla mezarı kokladı.
Sıkışmış veya kendisine gösterilen ilgiyle sıkıştırılmış olacak ki mezarın baş kısmını ön ayağıyla hafif eşeledi eşeledi. Yan döndü, sol ayağını kaldırdı ve rahatladı!.
Köpeğin ne yaptığını gören bakıcısı ise şaşkınlıkla seslendi.,
Yapma Leydi, çok ayıp!.. O senin annendi!!!!!

Hazırlayan : Tahir Eğerci
Kaynak Kitap : Mezar Notları
(Muammer Özkan)

Hiç yorum yok:

Zevk için minareleri yıkıyorlar.