Sayı 11 Çek Git
- Seni bugünler için mi büyüttük! diye çıkıştı baba. Üniversite kapılarında eylem yapıp, slogan atasın diye mi ha!
Delikanlı başını biraz daha öne eĝdi. Ne kıpırdadı, ne
yutkundu; öylece sustu. Baba öfkeden titreyen sesiyle sürdürdü konuşmasını:
-Ekmeĝin fiyatından haberin var mı senin?
Eski köye yeni adet mi çıktı? Sana ne elin örtüsünden.
Bırak herkes hakkını kendi arasın.
Sonra bitmek üzere olan sigarasına bir yenisini ekledi. Manalı bakışlarla oĝlunu süzerken araya giren sessizliĝi annenin
sitemkâr sesi bozdu:
Kolay mi getirdik seni bugünlere.
Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik; adam olasın diye elimizden ne geldiyse yaptık. Yine de...
Sözünü bitirmeden ayaĝa kalktı ve kime anlatıyorsun dercesine bir el sallayışla mutfaĝa doĝru yöneldi.
Baba, bakışlarını ondan ayırıp, az önce yemek yedikleri masanın üzerinde proje çizimiyle uĝraşan kızına dikti.
Yüzündeki öfke bulutları daĝılır gibi oldu.
-Kardeşin kadar olamadın, diye içlendi.
Bak o gecesini gündüzüne katıp okulunu bitirmek için çabalıyor. Seneye mühendis çıkacak... Eli ekmek tutacak! Ya sen!
Delikanlı, arkasına yaslanmaksızın oturduĝu koltukta
diken üstünde oturur gibiydi. Göz ucuyla çizimle uĝraşan
kardeşine baktı.
Genç kız, sanki evdeki tartışmadan, daha doĝrusu, agabeyinin yediĝi fırçadan bihaber yalnızca dersiyle meşguldü.Babasının sözlerinden çok, onun kayıtsızlıgı yaralıyordu delikanlıyı.
Anne, elindeki çay tepsisiyle oda kapısında göründü. Önce
kocasının çayını sundu itinayla; ardından kızının masasının
kenarına bıraktı çay dolu bardaĝı; oĝluna sıra geldiĝinde
beleşten bir şey veriyormuşcasına iĝreti tuttu tepsiyi. Delikanlı çayı öylece sehpanın üzerine bıraktı. Gözlerini bardaktanyükselen buhara dikti. Buharlaşıp yok olmayı ister gibi.
Baba, çayından höpürtülü bir yudum alıp, nerede
kalmıştık dercesine oĝluna baktı. Arkasına yaslandı ve:
Biz gençliĝimizde, diye başladı; vatan, millet, devlet aşkıyla doluyduk. Büyüklerimiz ne derse onu tutardık.
Halen de saygıda kusur edeceĝiz diye titreriz.
Memleketin bunca derdi varken,
bir de sizinle mi uĝraşacaĝız yahu!
Memleket dertleri deyince,konuşma şevki birden azaldı babanın.
Nasıl azalmasın, memleket dertleri bir deĝil bini
bulmuştu. Son ekonomik kriz sebebiyle emekli maaşını
alamadan bankadan eli boş dönmüştü bugün. Büyüklerine bugünler için mi itibar etmişti taparcasına.
Nerede yanlış yapmıştı? Sesli bir la havle çekti. Oĝluna mı
yoksa, büyüklerine mi belirsiz... O sırada, o ana dek işinden başını kaldırmayan genç kızdan küçük bir çıĝlık yükseldi:
-Anne! Niye söylemedin çayı masanın kenarına bıraktıĝını!
-Projem mahvoldu.
Anne ve baba apar topar yerlerinden fırlayıp kızlarının yanında bittiler. Ama olan olmuştu bir kere.
Genç kızın kaç gecedir üzerinde çalıştıĝı proje dökülen çayın gazabına uĝramıştı.
Anne sanki hünerli bir iş yapıyormuş gibi çizimin yapıldıĝı
kâĝıdı bir o yana bir bu yana sallamaya başladı.
-Boşuna uĝraşma anne! dedi genç kız.
-Hoca yüzüne bile bakmaz o projenin.
-Yenisini çizeceĝim, mecbur...
Kızın aĝlamaklı sesi, ikisinin de içini parçaladı. Koltuklarına
dönerlerken olaya zerre kadar ilgi göstermeyen oĝullarına biraz daha içerlemişlerdi. Delikanlıyı ise bir gülme hissi sarmıştı.
Kendini bıraksa esaslı kahkahalarla evi çınlatabilirdi.
Fakat kendini tutmayı bildi. Canını yolda bulmamıştı.
Babanın canı sıkılmıştı iyice.
Derin bir of çekip susmayı
yeĝledi. Kendince protesto ediyordu birşeyleri...
Anne, sessizliĝi fırsat bilip, güya yumuşak
ama bir o kadar da süpheci bir ses tonuyla:
- Eĝer, eylemlerine destek verdiĝin o kızlardan birine gönlün düştüyse, dedi; onun için oralardaysan; çekinme söyle. Gider
isteriz. Böylece sen de rahatlarsın, biz de.
O ana kadar konuşmayan delikanlıda ilk kez bir kıpırdanma oldu. Iyice koltuĝun ucuna kayıp, ellerini kenetledi ve:
-Niye anlamak istemiyorsun anne! dedi.
-Bu benim davam. Nasıl bir davaymış bu? diye diklendi anne.
-Öyleyse sen de başını ört;
-Bir de etek verelim sana kardeşininkilerden.
-- Başörtüsü Allah'ın emri. Tıpkı namaz, oruç, zekât
gibi... Bunu savunmak da yalnız bayanların deĝil; bütün müslümanların görevi.
O ana kadar, ne halin varsa gör, misillemesiyle susan
baba gür bir nidayla çıkıstı:
-Para kazanıp, geçimini saĝlamak da herkesin kendi görevi. Ama bak eşek kadar oldun; hâlâ benim ekmeĝimi yiyorsun. Okulunu bitirmene ramak kala olacak şey mi bu yaptıĝın.
Eĝer yarın da sınavlara girmeyeceksen hemen
çık git evimden. Hemen şimdi.
Odada buz gibi bir hava esti. Anne:
- Yapma bey! Ne diyorsun, diyecek oldu; ama babaya söz geçiremezdiki.
- Çık git, diye yineledi.Baba:
- Çık giiit!
Genç kız, olanları ancak farkediyormuş gibi başını
projesinden kaldırdı ve aĝabeyine baktı.
O an göz göze geldiler. Delikanlının yüzündeki keder çizgileri, kardeşinin yüzündekilerle birleşti. Gözlerinde elveda dercesine bir bakış belirdi.
Baba, kuru bir öksürüĝe tutuldu aniden. Öksürük anında bile, eliyle git işareti yapıyordu.
Delikanlı, aĝır adımlarla odadan çıktı. Vestiyerden montunu aldı ve az sonra dış kapının sesi duyuldu. Kendini şehrin karanlık bulvarlarına vurdu. Kuş gibi hafiflemişti sanki. Aklında ne babasının sözleri, ne de annesinin aĝlamaklı yüzü vardı. ĺçini hüzünlü bir umut dalgası sarmıştı.
Elerini ceplerine sokup, gecenin ayazına meydan okurcasına
yürüdü uzun uzun. Varoluş serüveni hiç böylesine
heyecanlandırmamıştı onu; bu tatlı düş, bu onurlu yürüyüş
hiç son bulmasın istiyordu.
Gökyüzüne pervasızca salınmış bir uçurtma gibi arşınlıyordu kaldırımları... Sıcacık yataklarında, yalancı düşlerin kollarında uyuyanları hiç kıskanmadı.
Acı çekmek, böylesine diriltecekse imanı, asırlarca acı çekmeye,
örselenmeye, Bilalî bir cesaretle kayaların altına uzanmaya razıydı. Karanlıĝın koynunda Rabble hemhal olmak, erdemin ta kendisiydi. Böyle kaç saat geçti bilmiyordu. Şimdiden özlemiştı yarını; yarın da onu özlemişti biliyordu.
Sabah ezanının okunduĝu saatlerde ayakları onu bir ögrenci evine sürükledi. Çekingen bir edayla tıklattı kapıyı.
Az sonra arkadaşı göründü kapıda.
Uykulu gözleriyle, şaşkın şaşkın onu süzüyordu. Sıkılgan bir üslupla:
- Evden kovuldum da, diyebildi.
Kapı ardına kadar açıldı.
Arkadaşı buruk bir tebessümle onu içeri buyur etti:
-Gir, dedi gir.
-Bu geceki ilk misafirimiz sen deĝilsin zaten...
Üniversitenin önü kalabalıktı her zamankinden.
Delikanlı, bütün zindeliĝiyle kalabaliĝin arasına karıştı.
"Bugünkü konuşmayı sen yap," dediler arkadaşları.
Oysa hitabeti kuvvetli deĝildi. Öyle ahım şahım
cümlelerle konuşmayı bilmez, o çok bilmiş siyasilere benzeyeceĝim diye aklı giderdi.
Delikanlı, aĝır adımlarla öne dogru çıktı.
Kuş gibi hafiflemişti sanki.
Aklında ne babasının sözleri, ne de annesinin
aĝlamaklı yüzü vardı. ĺçini hüzünlü bir umut dalgası sarmıştı.
Fakat, dili çözülmüştü bugün... ĺçinden geldiĝi gibi seslendi arkadaşlarına...
Hava olabildiĝince soĝuktu...Umutlar, ise sımsıcak...
Bir kardeşlik havası esiyordu fakültenin önünde
"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir"
ayetini teneffüs ediyordu genç yürekler. Çünki onlar biliyorlardı Özgürce yaşamanın bedeli, yiĝitçe direnmekten geçiyordu.
Ve tarih utanmayacaĝı bir zaptı daha tutuyordu.
Sınav saati yaklaştıkça daha bileyleniyordu herkes...
"Ya hep ya hiç" sloganları arşa yükseliyordu. Delikanlı bir ara kalabalıĝın arasından kendine doĝru yürüyen tanıdık bir çehre farketti. Önce öylesine, sonra dikkâtlice baktı gelene...
Kardeşi deĝil miydi bu?
Kalbi deli deli çırpındı. Onu ilk kez başörtülü görüyordu.
Proje çizimlerinden başka bir şey düşünmeyen o kız?!...
Genç kız, mütebessim bir duruşla aĝabeyinin karşısına dikildi.
-Eve dönmeye cesaretim yok, abi dedi.
-Yanında bana da yer var mı?
Elini kardeşinin omuzuna attı delikanlı...
Dudaklarından sıcacık bir:
-Kardeşim, döküldü... KARDEŞĺM!
-Seninle cenneti dünyada yaşayacaĝımı hiç ummazdım.
Diye bildi titreyerek…
Hazırlan : Tahir Eĝerci
Kaynak Haksöz dergisi :Nehir Aydın GÖKDUMAN
Yazışma Adresimiz : rahmet-bergkamen@web.de
- Seni bugünler için mi büyüttük! diye çıkıştı baba. Üniversite kapılarında eylem yapıp, slogan atasın diye mi ha!
Delikanlı başını biraz daha öne eĝdi. Ne kıpırdadı, ne
yutkundu; öylece sustu. Baba öfkeden titreyen sesiyle sürdürdü konuşmasını:
-Ekmeĝin fiyatından haberin var mı senin?
Eski köye yeni adet mi çıktı? Sana ne elin örtüsünden.
Bırak herkes hakkını kendi arasın.
Sonra bitmek üzere olan sigarasına bir yenisini ekledi. Manalı bakışlarla oĝlunu süzerken araya giren sessizliĝi annenin
sitemkâr sesi bozdu:
Kolay mi getirdik seni bugünlere.
Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik; adam olasın diye elimizden ne geldiyse yaptık. Yine de...
Sözünü bitirmeden ayaĝa kalktı ve kime anlatıyorsun dercesine bir el sallayışla mutfaĝa doĝru yöneldi.
Baba, bakışlarını ondan ayırıp, az önce yemek yedikleri masanın üzerinde proje çizimiyle uĝraşan kızına dikti.
Yüzündeki öfke bulutları daĝılır gibi oldu.
-Kardeşin kadar olamadın, diye içlendi.
Bak o gecesini gündüzüne katıp okulunu bitirmek için çabalıyor. Seneye mühendis çıkacak... Eli ekmek tutacak! Ya sen!
Delikanlı, arkasına yaslanmaksızın oturduĝu koltukta
diken üstünde oturur gibiydi. Göz ucuyla çizimle uĝraşan
kardeşine baktı.
Genç kız, sanki evdeki tartışmadan, daha doĝrusu, agabeyinin yediĝi fırçadan bihaber yalnızca dersiyle meşguldü.Babasının sözlerinden çok, onun kayıtsızlıgı yaralıyordu delikanlıyı.
Anne, elindeki çay tepsisiyle oda kapısında göründü. Önce
kocasının çayını sundu itinayla; ardından kızının masasının
kenarına bıraktı çay dolu bardaĝı; oĝluna sıra geldiĝinde
beleşten bir şey veriyormuşcasına iĝreti tuttu tepsiyi. Delikanlı çayı öylece sehpanın üzerine bıraktı. Gözlerini bardaktanyükselen buhara dikti. Buharlaşıp yok olmayı ister gibi.
Baba, çayından höpürtülü bir yudum alıp, nerede
kalmıştık dercesine oĝluna baktı. Arkasına yaslandı ve:
Biz gençliĝimizde, diye başladı; vatan, millet, devlet aşkıyla doluyduk. Büyüklerimiz ne derse onu tutardık.
Halen de saygıda kusur edeceĝiz diye titreriz.
Memleketin bunca derdi varken,
bir de sizinle mi uĝraşacaĝız yahu!
Memleket dertleri deyince,konuşma şevki birden azaldı babanın.
Nasıl azalmasın, memleket dertleri bir deĝil bini
bulmuştu. Son ekonomik kriz sebebiyle emekli maaşını
alamadan bankadan eli boş dönmüştü bugün. Büyüklerine bugünler için mi itibar etmişti taparcasına.
Nerede yanlış yapmıştı? Sesli bir la havle çekti. Oĝluna mı
yoksa, büyüklerine mi belirsiz... O sırada, o ana dek işinden başını kaldırmayan genç kızdan küçük bir çıĝlık yükseldi:
-Anne! Niye söylemedin çayı masanın kenarına bıraktıĝını!
-Projem mahvoldu.
Anne ve baba apar topar yerlerinden fırlayıp kızlarının yanında bittiler. Ama olan olmuştu bir kere.
Genç kızın kaç gecedir üzerinde çalıştıĝı proje dökülen çayın gazabına uĝramıştı.
Anne sanki hünerli bir iş yapıyormuş gibi çizimin yapıldıĝı
kâĝıdı bir o yana bir bu yana sallamaya başladı.
-Boşuna uĝraşma anne! dedi genç kız.
-Hoca yüzüne bile bakmaz o projenin.
-Yenisini çizeceĝim, mecbur...
Kızın aĝlamaklı sesi, ikisinin de içini parçaladı. Koltuklarına
dönerlerken olaya zerre kadar ilgi göstermeyen oĝullarına biraz daha içerlemişlerdi. Delikanlıyı ise bir gülme hissi sarmıştı.
Kendini bıraksa esaslı kahkahalarla evi çınlatabilirdi.
Fakat kendini tutmayı bildi. Canını yolda bulmamıştı.
Babanın canı sıkılmıştı iyice.
Derin bir of çekip susmayı
yeĝledi. Kendince protesto ediyordu birşeyleri...
Anne, sessizliĝi fırsat bilip, güya yumuşak
ama bir o kadar da süpheci bir ses tonuyla:
- Eĝer, eylemlerine destek verdiĝin o kızlardan birine gönlün düştüyse, dedi; onun için oralardaysan; çekinme söyle. Gider
isteriz. Böylece sen de rahatlarsın, biz de.
O ana kadar konuşmayan delikanlıda ilk kez bir kıpırdanma oldu. Iyice koltuĝun ucuna kayıp, ellerini kenetledi ve:
-Niye anlamak istemiyorsun anne! dedi.
-Bu benim davam. Nasıl bir davaymış bu? diye diklendi anne.
-Öyleyse sen de başını ört;
-Bir de etek verelim sana kardeşininkilerden.
-- Başörtüsü Allah'ın emri. Tıpkı namaz, oruç, zekât
gibi... Bunu savunmak da yalnız bayanların deĝil; bütün müslümanların görevi.
O ana kadar, ne halin varsa gör, misillemesiyle susan
baba gür bir nidayla çıkıstı:
-Para kazanıp, geçimini saĝlamak da herkesin kendi görevi. Ama bak eşek kadar oldun; hâlâ benim ekmeĝimi yiyorsun. Okulunu bitirmene ramak kala olacak şey mi bu yaptıĝın.
Eĝer yarın da sınavlara girmeyeceksen hemen
çık git evimden. Hemen şimdi.
Odada buz gibi bir hava esti. Anne:
- Yapma bey! Ne diyorsun, diyecek oldu; ama babaya söz geçiremezdiki.
- Çık git, diye yineledi.Baba:
- Çık giiit!
Genç kız, olanları ancak farkediyormuş gibi başını
projesinden kaldırdı ve aĝabeyine baktı.
O an göz göze geldiler. Delikanlının yüzündeki keder çizgileri, kardeşinin yüzündekilerle birleşti. Gözlerinde elveda dercesine bir bakış belirdi.
Baba, kuru bir öksürüĝe tutuldu aniden. Öksürük anında bile, eliyle git işareti yapıyordu.
Delikanlı, aĝır adımlarla odadan çıktı. Vestiyerden montunu aldı ve az sonra dış kapının sesi duyuldu. Kendini şehrin karanlık bulvarlarına vurdu. Kuş gibi hafiflemişti sanki. Aklında ne babasının sözleri, ne de annesinin aĝlamaklı yüzü vardı. ĺçini hüzünlü bir umut dalgası sarmıştı.
Elerini ceplerine sokup, gecenin ayazına meydan okurcasına
yürüdü uzun uzun. Varoluş serüveni hiç böylesine
heyecanlandırmamıştı onu; bu tatlı düş, bu onurlu yürüyüş
hiç son bulmasın istiyordu.
Gökyüzüne pervasızca salınmış bir uçurtma gibi arşınlıyordu kaldırımları... Sıcacık yataklarında, yalancı düşlerin kollarında uyuyanları hiç kıskanmadı.
Acı çekmek, böylesine diriltecekse imanı, asırlarca acı çekmeye,
örselenmeye, Bilalî bir cesaretle kayaların altına uzanmaya razıydı. Karanlıĝın koynunda Rabble hemhal olmak, erdemin ta kendisiydi. Böyle kaç saat geçti bilmiyordu. Şimdiden özlemiştı yarını; yarın da onu özlemişti biliyordu.
Sabah ezanının okunduĝu saatlerde ayakları onu bir ögrenci evine sürükledi. Çekingen bir edayla tıklattı kapıyı.
Az sonra arkadaşı göründü kapıda.
Uykulu gözleriyle, şaşkın şaşkın onu süzüyordu. Sıkılgan bir üslupla:
- Evden kovuldum da, diyebildi.
Kapı ardına kadar açıldı.
Arkadaşı buruk bir tebessümle onu içeri buyur etti:
-Gir, dedi gir.
-Bu geceki ilk misafirimiz sen deĝilsin zaten...
Üniversitenin önü kalabalıktı her zamankinden.
Delikanlı, bütün zindeliĝiyle kalabaliĝin arasına karıştı.
"Bugünkü konuşmayı sen yap," dediler arkadaşları.
Oysa hitabeti kuvvetli deĝildi. Öyle ahım şahım
cümlelerle konuşmayı bilmez, o çok bilmiş siyasilere benzeyeceĝim diye aklı giderdi.
Delikanlı, aĝır adımlarla öne dogru çıktı.
Kuş gibi hafiflemişti sanki.
Aklında ne babasının sözleri, ne de annesinin
aĝlamaklı yüzü vardı. ĺçini hüzünlü bir umut dalgası sarmıştı.
Fakat, dili çözülmüştü bugün... ĺçinden geldiĝi gibi seslendi arkadaşlarına...
Hava olabildiĝince soĝuktu...Umutlar, ise sımsıcak...
Bir kardeşlik havası esiyordu fakültenin önünde
"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir"
ayetini teneffüs ediyordu genç yürekler. Çünki onlar biliyorlardı Özgürce yaşamanın bedeli, yiĝitçe direnmekten geçiyordu.
Ve tarih utanmayacaĝı bir zaptı daha tutuyordu.
Sınav saati yaklaştıkça daha bileyleniyordu herkes...
"Ya hep ya hiç" sloganları arşa yükseliyordu. Delikanlı bir ara kalabalıĝın arasından kendine doĝru yürüyen tanıdık bir çehre farketti. Önce öylesine, sonra dikkâtlice baktı gelene...
Kardeşi deĝil miydi bu?
Kalbi deli deli çırpındı. Onu ilk kez başörtülü görüyordu.
Proje çizimlerinden başka bir şey düşünmeyen o kız?!...
Genç kız, mütebessim bir duruşla aĝabeyinin karşısına dikildi.
-Eve dönmeye cesaretim yok, abi dedi.
-Yanında bana da yer var mı?
Elini kardeşinin omuzuna attı delikanlı...
Dudaklarından sıcacık bir:
-Kardeşim, döküldü... KARDEŞĺM!
-Seninle cenneti dünyada yaşayacaĝımı hiç ummazdım.
Diye bildi titreyerek…
Hazırlan : Tahir Eĝerci
Kaynak Haksöz dergisi :Nehir Aydın GÖKDUMAN
Yazışma Adresimiz : rahmet-bergkamen@web.de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder